Duvar

 


Işıklar gözümü alıdığında anlıyorum sabah olduğunu. Toprak yaş ve soğuk hissetiriyor. Bazen ellerim uyuşmuş oluyor, parmaklarımı oynatma kabiliyetimi kaybettiğimde panik içine düşüyorum. Lakin birkaç küçük hareket ile sızan soğuk incelik sinirlerimden sızınca biraz olsun rahatlıyorum. Parmaklarım karıncalanmaya başlıyor.

Ben uzun süre önce konuşmayı unutmuş olması gereken biriyim. Bir insan dili konuşabiliyor olabilmem bile beni şaşırtıyor. Bunları kazıyor olabilmem hayret verici. Uzun bir süredir belki de olduğum yerde bulunma sebebim belki budur diye düşünmüyor değilim.

Lafı dolandırıyorum kusura bakmayın. Normalden daha kısa tutacağım zannederim. Nasıl gözümü alan ışık sabahın habercisi ise bu duvarların ardında kaybolan güneş tam aksi. Uyumam pek mühim değil sanırım ancak, bu cümleleri kazımaz isem bir başıma kendi huzurumda ne yaparım bilmem. Bu sebep ile sabahları önemli benim için. Her gün değişen irili ufaklı taşları bulmak gerek. Bunları iyice kırıp şekle vardırmak gerek. Sonra bu ağaçların sürekli doladığı kara kuru kabukları gövdesinden ayırıp bir zemin oluşturmak gerek. Sonra da kazımam gerek. Bu duvarların uğruna.

Neden?

Bilmiyorum. Pek çok şey gibi bunuda vilmiyorum. Ancak yorucu hissetiriyor nedenlerini düşünmek. Buradan nasıl çıkarım, duvarların ardında ne var, burası neden var? Pek çok soru ve hiç bir cevabı yok. Aklımı bunlarla yitirdiğim zamanları hatırlıyorum. Gerçi bir kaç bulanıklık dışında kendimle özleşen bir parça bulmakta zorlanıyorum düşüncelerimde.

Sonsuzluğa ulaşmak için onu tecrübe etmek gerekmiyor sanırım. Ben ettim. Hergün her içsel kırılma, zihindeki girdapların taşması, ellerimin ve kollarımın duvarlara vurmaktan kanaması. Hissizlik ve haraketsizlik oluyor bazen, ulaşılmaz yıldızları izlerken, güneşe bakmaktan kör olduğum her sabahın ardından yenilenirken.

Burası hakkında düşünmeyi bıraktım demek doğru olmaz, kazıyorum onları ağaçlara. Her sabah kayboluyorlar ve yeniden kazıyorum. Duvarları milyonlarca yıl izlediğime şahit oldum, bazen üzerinde bir kapı gördüğüm oluyor. Bir şekil bir çizim gibi, bir çıkış arıyor zannederim zihnim. Ancak yaklaştığımda yekpare dokunuşu parmak uçlarımı yeniden yakıyor duvarın.

Birkaç yüzbin yıl önce duvarların ardında ne olduğuna dair tahminlerimi sizinle paylaşabilirdim. Şimdi ise bunun bir konsept olduğuna bile emin değilim. Duvar bütün soğukluğu ile mevcut ve ardı benim için yok. Işıklar gözümü almayacak bir zaman kim bilir. Fakat eminim ki ben duvarın ardında olmayacağım. Ben duvara bakacağım, duvar hiç birşey yapmayacak. O soğuk ve tüm, beni çevrelediğinden habersiz bir duvar.

Gök kapanıyor, duvar.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Baltaya Sap Olmak

Dik... Kıymık