Sıfır Günlüğü: Çatlak -I-
Hatırlarım ben
bir şeyi uzaklarda kalmış olan. Bu havada yüzen dağlar ve aralarındaki kırık
köprüler nedendir? Bu eflatunla dans eden altın gök yüzü neyi gölgeler
ışıklarıyla? Ben seyirci isem, bu tiyatroyu döndüren kimdir? Hiçbir oyuncu yoksa ilerleten ilahi tragedyayı, bu komedya bana ne
anlatmalı ki?
Ya da henüz ben mi göremedim anlamlarını, derme çatma bağlamsal kişiliklerin içinde bulunan?
Ya da henüz ben mi göremedim anlamlarını, derme çatma bağlamsal kişiliklerin içinde bulunan?
………………......................
Adam deniz
cebinin içinde doğrulmaya başlamıştı. Kadın ise onu yalnız bırakmış, ormanın
içine dalıp gitmişti. Çevresi gerçekliğin en temel formlarını bozuyordu. O ise
içindeki sinsi bir hissi dinliyor, etrafını kapsayan derin su setleri ucundan kumsalın
kenarında bulunan ince kıyıyı gözlüyordu. Ancak bacağının acısı onu olduğu yere
mıhlamıştı.
Yavaş yavaş volta
atıp, bacağının üzerine basmak için prova yapmaya başladı. Her adımında
normalde hissedemediği dokuların olmaması gereken hareketleri içini gıdıklıyor,
bacağındaki açıklıktan süzülen sıcaklıkla yürürken içini dolduran soğuk esinti
tümüyle midesini kaldırıyordu. Topallayarak yürümek denmeyecek bir hareket
gerçekleştirmeye başladığında setlerin kıyıdaki dumana doğru turuncuya
boyandığını fark etti. Esinti ılık bir hal aldı. Yavaşça yine yerine oturdu.
Görüşü sulardan yükselen beyaz buharlarla derin bir pusa kayıyordu. Bir çeyrek
saat kadar zaman sonra gözleri turuncu kısmın daha geriye düşmüş olduğunu fark
etti. Yavaş yavaş setlerin içinde dar bir koridor açılıyordu. Buharlar çıktıkça
oda bu yolu izlemeye koyuldu.
Al kaftanlı kadın
sahilde onu bekliyordu. Kendisi terden sırılsıklam olmuş, suyun içine düştüğünde
hissettiğinden çok daha ıslak hissediyordu. Nefes nefese kumların üzerine adım
attı.
“Gelebildin
hele.” Dedi kadın
Konuşamadı,
ciğerlerinin içinde koyu bir su hisseder gibiydi. Kadın şaşırmış gibi kaşlarını
kaldırdı.
“Ne bu halin, ne
diye bu kadar ıslandın?”
“Terledim” dedi
keyifsizce. Bacağına baktı, yüzü ekşidi pantolonu kıpkırmızı kesilmişti.
“Ter?” sorguladı.
“Ter, işte
buhardan…” Kadın uzunca ona baktı, yavaşça ateşin yanına gitti. O ise halen bacağına bakıyor, elleri
paçasının üstünde ama kaldıramıyordu. Bir yandan nefesinin hızlandığını
hissediyordu.
Kadın ona bir şey
söyledi. Ancak sesinin boğukluğundan ne dediğini anlayamıyordu. Gözleri
ayaklarının ardından geldiği yöne doğru çevrildi.
“Had… Göst…
Gide…”
Kıpkırmızı bir iz
bırakmıştı gelirken, sanki ince bir boya fırçasıyla ala boyanmıştı sudan
koridorun çıkışı. Ateşe doğru çevirdi kafasını, kadın halen bir şey söylüyor
gibiydi ama o tam kestiremiyordu ne dediğini. Bir adım attı hafifçe ona doğru,
burnunun ucunda keskin bir mızrak buldu.
“Gidecen mi?
Gitmeyecen mi?” Sordu kadın. Bunu duymuştu, geriye bir adım attı ama dengesini
kaybedip düştü. Kadın yine şaşırdı.
“Yürüyemiyorum.”
Dedi adam. Başı dönüyordu. Paçasını sıyırdı hafifçe. Daha önce görmeyi umduğu al şelalenin dibi teninin üstünden ona bakıyordu. “Bunu kapatmak lazım.” Dedi. Kadın biraz
mesafeli duruyordu, içinde yorucu olduğunu düşündüğü bir şey hissetti. O ise
bir şey arar olmuştu. Sonunda gözü parlak renkli turuncuya çalınmış turkuaz atlası seçti.
Yavaşça ona doğru ilerledi. Birkaç dakikalık sürünmesi sonrasında çantaya
varmıştı. Sertçe açtı ve içindekileri önüne saçtı. Kadın yanına vardı, halen
mesafesini koruyordu. Adam ise sessizlikten ürker olmuştu.
“ Bak bunu,”
nefes verdi istemsizce “ sarayım bekle, sonra yürüyeceğim” diye kadına temkinli
şekilde ifade etti. “ Ancak bana” durdu, “yardım etmen lazım.” Kadının kaşları
çatıldı ama beklenilen patlayıcı tepkisini göstermedi.
“Ne olacak?” sordu
hızlıca adama.
Kadının elindeki
bıçağı işaret etti. “Kes paçamı”
Önüne uzanmış figür hafifçe eğilip, zaten delik
olan pantolonun paçasını sonuna kadar yırttı.
“Şuradan da” dizinin oluşturduğu daireyi gösterdi. Ardından yere saçılmış birkaç parça eşya arasından mataraya uzandı eli. Hafifçe dirseklerinin üzerine doğrulup, kendisini kadının mızrağından delinmiş olan kayaya doğru sürükledi. Arkasına
girdiğinde, zorlukla pantolonun içinden sıyrıldı. Kumaş derisine sürttükçe midesi bulanmaya devam etti. Yavaşça bir avuç almak için
uzandı aynadan denize. Elini sulara daldırdığında beklemediği bir direnişle
karşılaştı ilkin, sanki hamur yoğuruyor gibi hissediyordu ancak bu harç bir anda kayboldu,
eli ıslandı ve su dolu avcunu çekti. Yarayı ıslatmaya konuldu, tuz biraz daha
yaktı sinirlerini. Birkaç avuçtan sonra ellerinden düşen damlaların havada
sıkıştığını fark etti, aldıramadı. Hafif bir iç çekip, matarayı açtı.
Kadın nahoş bir
koku seçti. Sanki tanır gibiydi, zamanın çok uzaklarından geliyordu bu anısı.
Adamın uzunlamasına kesilmiş paçası elinde ormana bakıyordu. Huzurlu bir yer diye
düşündü ancak bir şey yanlıştı. Gözleri ağaçların arasından yükselen kirli bir pus seçiyordu.
Aynı adamın etrafından gelen gibi… Biraz denizi gözledi ve havadaki sicimlerini, sonra
eline topladığı dallardan kalınca ikisini alıp birini yaktı; kalanını yavaşça
küçük turuncu renkli ateşe sürükledi. Bu sırada adamın ona doğru topalladığını
fark edemedi. Fakat ondan yayılan pusun ateşe yaklaştığını seçmişti.
“Çekil!” sesini yükseltti. Adam halsizce tutunduğu kayaya yaslanıp, elindeki paçayı işaret ediyordu. Küçük ateşin içindeki dalların tutuşmasını seyretti, beklenmedik bir sakinlikle, yavaşça adama yönelip elindeki kumaşı uzattı, bir de dallardan yüksekçe olanını yanına bıraktı.
“Çekil!” sesini yükseltti. Adam halsizce tutunduğu kayaya yaslanıp, elindeki paçayı işaret ediyordu. Küçük ateşin içindeki dalların tutuşmasını seyretti, beklenmedik bir sakinlikle, yavaşça adama yönelip elindeki kumaşı uzattı, bir de dallardan yüksekçe olanını yanına bıraktı.
“ Buna dayanarak
yürü, gidelim.”