Küçük bir birahane olarak kuruyorum burayı; müziği eksik olmayan bir yer olsun diye. Canım sıkıldıkça karaladıklarımı paylaşmak için. Bazıları dramatik, bazıları fantastik, bazıları ise trajik... İçeri geçin, rahatınıza bakın!
Hikaye Adam - Deniz Türküsü - Yahya Kemal Beyatlı
Bağlantıyı al
Facebook
X
Pinterest
E-posta
Diğer Uygulamalar
Seslendirilmesinden hoşlanacağınız herhangi bir şiir veya metin varsa belirtmekten çekinmeyiniz.
Işıklar gözümü alıdığında anlıyorum sabah olduğunu. Toprak yaş ve soğuk hissetiriyor. Bazen ellerim uyuşmuş oluyor, parmaklarımı oynatma kabiliyetimi kaybettiğimde panik içine düşüyorum. Lakin birkaç küçük hareket ile sızan soğuk incelik sinirlerimden sızınca biraz olsun rahatlıyorum. Parmaklarım karıncalanmaya başlıyor. Ben uzun süre önce konuşmayı unutmuş olması gereken biriyim. Bir insan dili konuşabiliyor olabilmem bile beni şaşırtıyor. Bunları kazıyor olabilmem hayret verici. Uzun bir süredir belki de olduğum yerde bulunma sebebim belki budur diye düşünmüyor değilim. Lafı dolandırıyorum kusura bakmayın. Normalden daha kısa tutacağım zannederim. Nasıl gözümü alan ışık sabahın habercisi ise bu duvarların ardında kaybolan güneş tam aksi. Uyumam pek mühim değil sanırım ancak, bu cümleleri kazımaz isem bir başıma kendi huzurumda ne yaparım bilmem. Bu sebep ile sabahları önemli benim için. Her gün değişen irili ufaklı taşları bulmak gerek. Bunları iyice kırıp şekle vardırmak gerek...
Tek bir yolda. Henüz bitmedi yolculuk ama yolcu yoruldu. Doğrudur kuralı bu yolların. Ağaçlar içine vardı mekan. Sardı gözleri nahoş gölgeler. Yolcunun adımları yavaş, yolcunun adımları sakin. Beride yol seçilmez, ileride menzil gözükmez. Yolcu durmak ister. Sinmek ister kovuğa, yolu da kendini de unutasıya. Beriden gelmesinler aramaya, İlerisi ise söz verilmiş toprağa varır. Gidilmez. Sesler yoktur, ne de hisler. Duygular ise büyük bir boşluktur nasılsa hiçlikten edilmiş iğnelerle dolu. Acıtmaz canı sadece vurur göğsün sinesine. Varır dalgalar şahlanır pınarlarına gözlerin. Ahkam keser yol çamur edip toprağı ve daha derine batırır paçaları. İsimler kalmaz ve yerler bütünlüğe dağılır. Kişilerin gölgeleri hatırlanır ta ki kendi gölgenin ayrılışını izleyesiye. Kovuk güzel, kovuk sıcak. Kovuk boş ve kovuk işkence. Yol güzel, yol heyecanlı. Yol uzun ve varması imkansız. Yolcu yorgun. Sırtı vurgun, Taşımaktan koca bir yükü. İçi havadan keskilerle dolu. Yolcu gider. Yolcu durur...
Gözlerimin önünde var olan bu şey. Şüphesiz ki bu bir insan. Benim gibi… mi? Oldukça uzun. Metrelerce, kilometrelerce ve onun dışında hiç bir şey seçilmiyor bu rutubetli, pislik dolu, gerçeklik için fazla büyük olduğunu zanneden yerde. Ve hissediyorum bacaklarıma kadar uzanan çimenlerin hareketsizliğiyle, burada ki her şey yok oluşa terk edilmiş aynı onun gibi. Canı acıyor olmalı her ne kadar çehresini seçemesem de. Bu dev, kelimenin tam anlamıyla, arkasını bana vermiş bulunuyor. Hareketsiz şekilde olmayan bir gökyüzüne bakıyor. Saçlarının başlayıp boynunun bittiği yeri görüyorum. Ancak bu büyüklüğü ile birlikte bulunduğum yerden sadece vücudunun sisler ardında kaybolmuş temsilini hayal ediyorum. Ben neden… Hayır, merak etmem gerekiyor bu gözlerime çok açık şekilde serilmiş yeri. Yürüdüğümü hatırladığım zamanlar var burada. Bu çimenler fazla mı tanıdık acaba. Belki de çehresini görebileceğim bir yer buluncaya kadar yapacağım yalnız yürüyüşün daha anlamlı olması için kurguluyoru...
Yorumlar
Yorum Gönder