Gecenin karanlığında ay ışığının yeteri kadar aydınlatmadığı o karanlıkta ki görüntüler.Büyük meşe ağacının fazlaca büyümüş dalları ve heryana saçılmaya hazır yaprakları ile bezenmiş olmalıydı gökyüzü onun için, yıldızları örten bir gökyüzü olmalıydı onun için o ağacın altında.Belki de görebiliyordu birkaç yıldızı meşe dalları ardından, yoksa neden orda dururdu ki? Neden göğü göremediği bir yerden yıldızları izlemeye çalışırdı ki,saklanmak için mi, yoksa sığınmak mı?Zaten ay ışığından daha parlak, yere kadar uzanan beyaz saçları bir meşenin ardında kaybolmasına izin verirmiydi gecenin karanlığında.Ay kıskanıyordu belki saçlarını ,kendi tiyatrosunda sahnesini çalan bir yabancı istemiyordu,ama biliyordu ki yıldızları ondan alamıyordu, belki de kız bu yüzden meşenin altında gizleniyordu, ay kıskanmasın diye, başrölü istemiyordu muhtemelen o yüzden sakince girivermişti meşenin altına , Ay da kız kayboldu sanıverdi.Ama böyle olsa da kız halen evinde değildi gecenin tiyatrosunda başrölü istemesede sahneden inmemişti...Bu neden di acaba? Ağacın kovuğunu yalnız bırakmak mı istemiyordu yoksa, yalnızlığın şevkatini yaşamak için burayı mı seçmişti yoksa? Belki de yıldızlar içindi.Onlarla ancak geceleri birlikte oluyordu, şımarık aydan gizlice bu ağacın altında buluşuyorlardı.Yıldızlar beyaz saçlarını ışıldatan,alev renkli kurdelesini karanlıkta cayır cayır yakan ışıklarını hediye ediyorlar, karşılığında kızın sarıya kaçan kahverengi gözlerini alıyorlardı bir kaç saatliğine.Evet, böyle olmalıydı, o gözlerin pür dikkatli bakışları için bunu yapıyorlardı,o bakışların bedeli ancak bu olabilirdi.Kız ne düşünüyordu acaba bu konuda?Bakışlarının yıldızların parıltısına eşdeğer olması konusunda...Belki de mutluydu,belki ona neşe veriyordu, ama kız gülümsemiyordu ki!..Belki de huzurdu hissetiği,ait hissediyordu belki,hafif buruk ifadesi ondandı muhtemelen.Ait hissedeceği yer burasıydı demek ki, Onu aydan saklayan meşenin altında yıldılarla bakıştığı bu noktaydı, saçlarının göz aldığı, kırmızı giysilerinin ise yaktığı bu nokta...İlginç ben de mi buraya ait hissediyordum yoksa?Yoksa onun yanında olursam tam mı olacaktım ben artık?Yoksa kaybolup gidecekmiydi gecenin gösterisi benim varlığımla?Muhtemelen bir rüyaydı bu gördüklerim,ben bu manzaraya nasıl ait hissedebilirdim ki,ben ki hiç ait hissetmemiş ve hissedemeyecek adam... Nasıl olmuştu bu? Aidiyet insanlığın yarattığı bir fanteziden ibaret değilmiydi yalnız kalmamak için yaratıkları.Onların boşluğa düşmesini engelleyen körpe bir tampondan ibaret değilmiydi,ulaşılması imkansız değilmiydi,senin olması imkansız değilmiydi,dokununca solan bir kelebek,odun ateşinin son demi, aşkın öldüğü nokta değilmiydi? O zaman neden bana bu manzarayı veriyordu tanrı, artık sıkılmamışmıydı bana ulaşamadığım şeyleri göstermekten...Ben ait hissedebilirmiydim ki? Gerçekten mümkünmüydü bu...
Yoksa...Kız...Bana...Bakıyordu...Yanıma geliyordu.Yıldızlarla paylaştığı gözlerini bana veriyordu hemde karşılığı olmadan.Nazik bir ses duydum kulaklarımda "Yıldızları severmisin?"."Evet" diyemedim beni elimden tutup meşenin altına sürüklemeye başlamıştı bile.Sakin adımlarla bende girdim meşenin altına bakınca yukarıma gördüğüm şey beni şaşırttı aslında küçük kağıt parçaları asılıydı meşenin dallarına."Asılı olanlar insanların bu ağaçtan dilekleri"dedi bana."Yıldızlarla birlikte ne kadar yakın görünüyorlar değil mi insana?.."Evet" diyebildim bu sefer."Ait hissetmeyi diliyenler olmuştur mutlaka,zaten bir kere aitsizliğini anladığında..." diyip hemen ardından bana bakıp hafifçe tebessüm etti.Evet belkide buydu aitlik...Küçük bir dilek çok istenen ama hep göz ardı edilen...İnsanın boşlukta aradığı son liman.Ararken de habersizce ölümün sularında gemisinin battığı bir dilek.
Hikaye Birahanesi