Kahraman
"Hani bazı insanlar vardır, ak sakallıların altın kakmalı kazanlarından fırmlamışçasına yaşarlar.Bu kişiler dünyaya kahraman olarak gelirler, tek bildikleri de bu olur hayatları boyunca...Onlar kahramandır.Ya kehanet öyle söylemiştir yada tanrılar onu özel olarak seçmişlerdir.Bide bunun ak sakallıların kazanına sonradan düşenleri vardır, her efsanede olur bunlardan ve hep sokak faresidir onlar fakat hikayenin kalanı aynıdır,tanrılar kutsamıştır onu.Bunun böyle olmasının tek sebebi de anlatan insanların böyle istemesidir çünkü kahraman ya en başta bir mucize olarak gelmiştir yada sonradan bakırın altına dönüşmesi gibi bir mucize ona bahşedilmiştir.Hiç kendi içlerinden çıkmaz kahraman,hep tregedyaların eşiğinden doğar, doğmadığında bir yarı tanrıdır zaten, ama bu sefer değil...Ben basit tüccarın oğlu; ne sokak faresi ne de tanrı adayı...Ben...Ben kahraman olacağım, insanlar bundan neden çekinir bilmem...Korkarlar belki kendi içlerinden bir kahramanın çıkmasından, o zaman efsanelerdeki parlaklığını kaybeder kahraman.Yine söylüyorum ben bir silahtar, çaylak bir alkemist olarak kahraman olacağım.Siz...Siz Maria Kapısından geçemeyeceksiniz. Son kalan insanları Zamansız haline getiremeyeceksizsiniz.İnsanoğlu yaşıyacak basit silahtarlar ve çaylak alkemistler yaşadığı sürece..." Aklından bunlar geçiyordu o an, önündeki zamansız sürüsüne bakarken.Bir eli kılıcın kabzasını kavramış kınından çıkarmak üzere hazır bekliyor diğer eli taştan olmuşçasına yumruk şeklinde sıkılmıştı.O anda gözlerine baksanız neyin insanlığı halen ayakta tuttuğunu anlardınız.O kadar derindi ki o gözler , o gri gözler , o yanmış evlerin küllerinden yükselen kızıl turuncu közlerle dans eden gözler...Sıkılı elinin etrafını küçük bir ateş aldı bir anda , kılıcı ise kınından çıkmış masmavi parlıyordu akşam güneşi altında ve Zamansızların siyahi sisleri bile örtemeyecekti o kılıcın maviliğini.
Yavaşça kılıcı doğrulttu , önüne attığı hızlıca bir adımla koşmaya başladı, siyahlı-beyazlı botlarıyla yeri delercesine ilerliyordu,ilk adımını attığında saldığı alev ilk Zamansıza isabet etmişti ve diğerleride ona doğru hızlanmaya başlamışlardı.Önüne gelen ilk Zamansızın boynuna doğru sertçe salladı kılıcını ve derince bir kesik açtı sırtına uzanan , ardından gelen siyahi kümeyi öne doğru eğilerek atlattı ve kümeye doğru bir alev daha bıraktı. Kol demekte zorlanacağınız bu kümenin sahibi olan Zamansıza doğru sağlam bir darbe ile kılıcı sapladı eğilmiş poziyonundan kalkarken, mavi çelik gövdesini tereyağı keser gibi deldi; yere yığılmasına fırsat kalmadan küle dönüşmeye başladı Zamansız.Ona gelen beş altı tanesini benzer manevralarla alt etmeyi başardı kahraman. Bazen arkalarına doğru bir takla yardımı ile geçiyor ona doğru fırlayan kollarından nerdeyse bir balerin zarafetinde burgularla kaçıyor son darbeyi cesareti gibi yanan eliyle ya kendisi yada akşam güneşinde parlayan mavi kılıcı vuruyordu.Uzun süre çarpıştı kahraman Zamansızlarla, yoruluyordu ama daha önce hiç yorulmak ne bilmez gibi devam ediyordu, zamansızların keskin pençeleri hafif zırhını delip derisini çiziyordu ama daha önce acı tatmak ne bilmez gibi devam ediyordu, biri kül olsa diğeri geliyordu ama daha önce usanmak ne bilmez gibi devam ediyordu, aç kurtlar gibi korkunç hatta en derin kabuslarınızdan alınmışçasına kükrüyordu Zamansızlar ama daha önce korkmak ne bilmez gibi devam ediyordu kahraman...
Çok fazla kül birikti kahramanın mavi kılıcında ama maviliğini hiç kaybetmedi kılıç.Güneş karanlıklara boğmak istedi günü ama kahramanın zırhı hiç parlamayı bırakmadı, çok tükenmek istedi kahramanın cesareti ama avcunun içindeki insanlık ateşi hiç sönmedi çünkü biliyordu kahraman...Maria Geçidini korumalıydı, insanlığı korumalıydı, onu reddeden kadını korumalıydı onun kahverengi gözlerine yine bakabilmek için , onu bir daha kucağında hissedebilmek, saçlarının yumuşak kokusunu alabilmek için, onunla gezdiği sokaklardaki çocukların kahkalarını duyabilmek için, yürüken geçtikleri çamaşır asan kadının şarkısını dinlemek için , kendi içinde erittiği ama zamanında hissetiği en güzel duygular için, kadının yüzünden başka hiçbir yerde görmediği o sevecen ifade için, aşkı için , kendi için, ileride çocuğuna göstereceği sokaklar için , çamaşır asan kadın için, kahverengi saçlı kadının yüzündeki ifadeyi gördüğü yer için, o güzel şelale için, o masmavi sularla koyu gri taşlar için, duyduğu en güzel sözlerin daha da güzellerini duymak için yapmalıydı bunu ama kahramanın şansı pek yaver gitmiyordu.
Köşeye sıkışmaya başladığında, aklına onu reddeden kadının gelmesi hoşuna gitti kahramanın ama eli kılıç tutabildiği sürece ve ateşi avcunda parladıkça, içindeki cesarette artıyordu...Onu sıkıştırdıkça sıkıştırlar,küçük bir daire içine hapsettiler adeta , kaç tanesini kül etsede kıvrak manevralarıyla; onu çevreleyen zamansız hattını kıramıyordu kahraman.Yine bir mutluluk hisseti içinde çünkü üzerine yığılsalar bile Maria geçidine ulaşacak zamanları yoktu artık, ayrıca mavi kılıcı halen elindeydi kaç zamansız kül edilse kardı onun için.Bununla birlikte k1ahraman doğarcasına ölmeye hazırdı artık, eli yüzü kan ve küllerle kaplanmış; siyah- kırmızı bir renge bezenmişti.Onu koruyan zırhı iyice çizilmiş ama parlamaya devam ediyordu halen.Kılıcın kabzasındaki sargı düşmüş ama mavi çeliği ışık saçıyordu.Yumruğu bir kayayı parçalayacak kadar sıkıydı ve artık kararlıydı bu şekilde ölmeye.
Üzerine çullandı zamansızlar ve birkez daha gözünün öne geldi kahverengi saçlı kadın, yine o kahverengi gözleriyle en şevkatli bakışını atıyordu ona.Gözleri kapandı kahramanın, ama kılıcı düşürmedi ve ateşi ise hiç sönmedi.Duyamıyordu artık kahraman, ama kılıcı düşürmedi ve ateş ise hiç sönmedi.Üşüyordu kahraman,ama kılıcı düşürmedi ve ateş ise hiç sönmedi...Bir el tuttu kahramanın elinden, nazik ama güçlü bir el, çekti onu oradan.Kimdi anlamadı kahraman onu ölümünden kurtarmaya gelipte aslında ölmeye gelenin kim olduğunu anlamadı fakat gelen kişi kahramanın elinden kendi eli yanması pahasına tuttup onu Zamansızlardan ayırmıştı, ölümünden ayırmıştı, onu şefkatli bakışlardan ayırmıştı...Arkasına bakınca kahraman, tunç zırhlı askerlerin Zamansızlarla savaştığını gördü, insalık için savaşan insanları gördü, Maria Geçidinden çıkan onun gibi silahtarların bazısı çaylak bazısı usta olarak çarpışıyordu Zamansızlarla.Siyah bulutların nasıl küle döndüğünü izledi bir süre; elindeki alev biraz daha güçlendi ama onu tutan el bırakmadı onu...
Kahraman önüne baktı, uzun beyaz giysili, kahverengi saçlı birinin farkına vardı.Yüzünün yarısı ona dönük biri gördü kahraman , bu kavherengi gözleri tanıyordu...Bu onu ölümden kurtarmaya gelecek kadar sevgi dolu ama onu reddedecek kadar acımasız gözleri, bu duymadığı şevkati hissetiren ama onu çıkılmaz bir sinir içine hapseden gözleri...Gözlerin sahibinden bir kelime duyuldu: "Kahraman...".Kahramanın ateşi halen yanıyordu, mavi çelikten kılıcı ise onun elinden tutan kişi tarafından taşınıyordu.O gün kahraman o şelalenin önünde gördüğünden daha güzel birşey gördüğünü fark etti, o gün daha özel birşey gördü, ona güvenen bir çift göz gördü.
İşte o gün insanlık tunç zırhlı askerler savaşmaya cesaret edemezken, onlar için ölmeye razı olan , onları koruyan. Geçidi kapatmaları için çarpışan, mavi kılıçlı kahramana ve tunç zırhlı askerleri onu kurtarmaya getiren kahverengi gözlü kadına teşekkür ediyordu...
Hikaye Birahanesi